Into The Wild’ın Gerçek Hikayesi

Uludağ Sözlük‘te hayatı Into The Wild’a konu olan Christopher Mccandless’ın hikayesini anlatan bu başlığı herkesin görmesi gerektiğini düşündük.  Oldukça etkileyici bir hikaye:
intothewild

(GERÇEK fotoğrafı)

Into The Wild (yabana doğru) bir çoğunuz duymuşunuz veya izlemişinizdir filmin biyografi filmi olup aslında christopher mccandless’ın gerçek hikayesini anlattığını biliyor muydunuz ?

İşte Christopher Mccandless’ın gerçek hikayesi

1990 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra bankasındaki 24.000 doları hayır kurumlarına bağışlayıp, ailesine ve arkadaşlarına haber vermeden, otostop ile Amerika’yı dolaşmaya başladı. Hatta kano ile kaçak olarak Meksika’ya giriş ve çıkış yaptı en sonunda da uzun süredir düşlediği büyük Alaska macerasına başladı.
Mccandless kapitalist dünyaya hiçbir zaman taviz vermezken, para ile kolayca elde edilen şeylerin hayatın gerçek zevklerini ve anlamını körelttigini düşünüyordu.

Hiçbir zaman iyi anlaşamadığı ailesinin beklentilerini gerçekleştirmek için üniversite okumuş ve mezun olur olmaz da ailesini bir daha aramaksızın sırra kadem basmıştır. İsmini bile değiştirmiş ve yolculukları sırasında tanıştığı insanlara kendini Alexander Supertramp olarak tanıtmıştır.

Çıkacağı yolculuk öncesi bir sürü kitap okuyarak ilham almıştır. Mccandless Alaska’ya vardığında bırakın böylesine vahşi ve soğuk bir ortam için tam teşekküllü olmayı, tam hazırlıksızdır. Yanına aldığı botları bile kendisini Alaska’ya getiren bir şoförün son anda eline tutuşturmuştur. Yaklaşık 5 kilo pirinç, patates tohumları ve avlanmak için taşıdığı ufak kalibre tüfeği kendisinin tek besin kaynağı olacaktır.

into_the_wild-MOVIE

(filmden bir kare)

Mccandless, Nisan’da Alaska’nın vahşi ortamına daldığında ortam hala karlar ile kaplı, nehirler dağdaki buzullar daha erimediği için alçak seviyedeydi. Bir iki hafta sonra, vahşi tabiatın ortasında terk edilmiş, Fairbanks belediyesine ait çok eski bir belediye otobüsü görür ve burayı hemen evi olarak benimser. Mccandless burada neredeyse 4 ay kalır, bu dönemde en önemli besin kaynakları pirinç, yakaladığı sincaplar ve etraftaki bitkilerden topladığı yemişlerdi. Bu dönemde sadece bir tane geyik avlamayı becerebilir ve onun da etlerini iyi muhafaza edemediği için fazla faydalanamaz bu avının etlerinden.

4 ay geçtikten ve yeterince kilo kaybettikten sonra Mccandless bu macerasını noktalamaya karar verir ve dönüş yolculuğuna başlar fakat dönüşte kendisini tatsız bir sürpriz beklemektedir. Daha önce geçtiği nehir, buzullar eridikten sonra oldukça derinleşmiş ve buz gibi suyu da oldukça hızlı bir şekilde akmaktadır. Kendisinin bu nehri yüzerek geçme şansı yoktur. Yanına harita bile almayan Mccandless, çaresizce nehirdeki suların biraz daha çekilmesini beklemek için bir ay daha geçirmek üzere kaldığı otobüse döner.

Bu durumu çok da problem olarak görmez, ne de olsa kendisi bu ortamda 4 ay geçirmeyi başarmıştır. Fakat bu dönemde Mccandless ciddi bir hata yapar, açlığın da getirdiği çaresizlikle yanında getirdiği tohumları yemeye başlar ve bu tohumların toksik etkisi ortaya çıkınca zehirlenerek ölür. Ve 24 yaşında, otobüste yatağında ölü olarak bulunur.
Cesedi, ölümünden 18 gün sonra kaldığı otobüsün yanından geçen iki avcı tarafından bulunur. Vasiyeti üzerine yakılarak külleri kızkardeşi tarafından bir uçaktan Alaska’nın dört bir yanına savrulur.