Yeni Bilimsel Atılımın Kaynağı Tarih Kitaplarından Çıkabilir mi?

Bilimin sabit bir gelişme süreci olmadığı fikri, muhtemelen modern bilim insanlarını rahatsız edecektir. Tabii ki, 100 yıl önce bilinenden çok daha fazla şey biliyoruz.

Bilim insanları genom dizilemekten uzay keşiflerine, hava araçları ve bilgisayarlardan nükleer enerjiye kadar birçok başarıya imza attılar. Ayrıca, görelilik ve kuantum mekaniği teorileri geliştirerek evrenin işleyişi hakkında önermelerde bulundular. Ancak, bilim tarihini düz çizgi üzerinde ilerleyen bir süreç olarak tarif etmek, fikirlerin ortaya çıkışının yanı sıra unutulan ya da gözden kaçırılan bilimsel gelişmeler ile ilgili düşünüş açısından da sıkıntılı olacaktır.

Sanatın eski fikirlere yeniden dönüşüne yani neoklasizme aşinayız. Fakat konu bilim olunca bu düşünceyi biraz garipsemeniz normal. Peki bu kısıtlama gerçekten prensipte de mevcut mu? Ya da, bu daha çok var olan bir pratik üzerine yorumlamadan mı ibaret? Daha da kötüsü, bu durum bilim camiasının kendi entelektüel tarihini reddetmesi mi? Bilimsel araştırma çizgilerinin tamamının sonuca varabildiğini ya da sonuç odaklı olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin, birkaç yıl önce, bilim tarihçisi Hasok Chang 19. yüzyılda çalışmalar yürütmüş bilim insanlarının not defterlerini inceledi.

Elektrokimya deneyleri sırasında tutulan defterlerde, elde edilen sonuçlarının o zaman için bir açıklamasının yapılmadığı ortaya çıktı. O zaman yapılan deneyleri tekrar ettiğinde de, Chang, elde edilen sonuçların bugün de hala tam bir açıklamasının olmadığını gösterdi. Bu araştırmalar henüz tamamlanmamıştı, yani bu çalışmalar bir köşeye atılmışlardı ya da unutulmuşlardı.

Eski araştırmalar üzerine yeni bakış açıları geliştirmek, radikal araştırmalar açısından umut vadeden rotalara kavuşulmasını sağlayabilir. Güncel araştırma programlarının çoğu, klasik olarak akran gözden geçirme sistemi tarafından beslenen ve geliştirilen aşamalı ilerlemeler yapma girişimlerini temsil ediyor. Fakat, gerçekten yeni fikirlerin üretilmesi, lineer gelişime dayanmayan yöntemleri değerlendirmekten geçiyor olabilir. Bazen bu lineer olmama durumu yeni deneylerden ya da teorilerden geçiyor.

Örneğin, 1905 yılında Albert Einstein özel görelilik teorisini bir dizi düşünce deneyi üzerinde çalışarak geliştirmişti. Nobel ödüllü fizikçi Heike Kamerlingh Onnes, metallerin düşük sıcaklıklarda nasıl davrandıklarını çalışırken yaptığı deneyler, süper-iletkenliği keşfetmesine yol açmıştı. Fakat unutulmuş bilim tarihine dönersek, kendisinden hemen önce olanlara güvenmeyen alternatif, yeniden canlandırıcı düşünme biçimini burada bulabiliriz. Bu hipotezin, bilim insanlarını 13. yüzyılın başlarından itibaren ortaya çıkmış bilimsel tezlerle ilişkilendirerek ele alınması mümkün. Bu tezler, 1195 ve 1230 yılları arasında İngiliz bilge Robert Grosseteste tarafından oluşturuldu. Bunlar, ses, ışık, renk, kuyruklu yıldızlar, gezegenler, kozmosun kaynağı ve daha fazlası olmak üzere modern fizikte anahtar rol oynayan çok çeşitli konuları kapsıyor.

Bilim insanları, Grosseteste’nin el yazmalarını çözmek için eski yazı uzmanları ve Latince uzmanları ile beraber çalıştılar. Ayrıca filozoflar, teologlar, tarihçiler ve bilim insanlarının ortak çalışması ile bu çalışmalara entelektüel bir yorum getirdiler. Araştırmacıların bulgularına göre, bugünün bilimsel zihinlerinde Grosseteste’nin derin fiziki ve yapılandırılmış düşüncelerinin izlerini bulmak mümkün. Araştırmacıların bu çalışmadaki ilk hedefleri ve umutları, bilim insanlarının bu teknik metinlere yeni bir analitik bakış açısı getirebilmeleriydi, ve bu gerçekleşti.

Renk üzerine küçük bir tezin derin matematiksel yapısı, daha sonra renk için üç boyutlu soyut koordinat alanı diye adlandırılmış olan tanımlamayı açıkladı. Fakat dahası da var. Her bir tezin incelemesi sırasında, birçok araştırmacının bulunduğu grupta; ‘’ Bunu daha önce kimse denedi mi? ‘’ ya da ‘’ Acaba bunu şöyle bir hesaplama ile yapsak, nasıl bir sonuç elde edebiliriz? ‘’ gibi sesler yükseliyordu. Bu düşünüre sekiz yüzyıl sonra gelenlerin yanıt vermesi, zevk ve şaşkınlığın yanı sıra yeni bilimsel eserlere ilham kaynağı oluşturuyordu. Çünkü burada yapılan, mevcut araştırma programlarına doğrusal bir şekilde bağlı değildi. Ancak yeni yönlerden hem yeni araştırmalara hem de eski tezlere ışık tutuyordu.

Örneğin, Grosseteste’nin final tezinde gerçekleştirdiği,  renk teorisinin gökkuşağına uyarlamasını ele alalım. Renk teorisiyle ilişkili olarak üç eksen üzerinde gökkuşaklarının içindeki ve aralarındaki renk farklılıklarını açıklayan Grosseteste, doğada gömülü renkler için bir koordinat sisteminin temellerini ileri sürdü.

Araştırmacılar yalnızca modern fiziğin yeninden oluşturduğu gökkuşağı üzerine Grosseteste’nin yaptığı tartışmalara bakarak, renk niteliklerini bugün kullanılan terimlerle yorumlamayı başardılar. Grosseteste’nin çalışmaları, televizyonların renkli ışıkları birleştirme biçiminin ortaçağ karşılığıydı. Ancak bu çalışma bulutlara, sıvı kristal düz ekranlardan ziyade güneş ışığı altında yazıldı.

Her ne kadar, neoklasik görüşün bilim olamayacağını savunan bilim insanları var olsa da, salt bir bilim ve bilimsellik tanımı da yoktur. Tarih önemlidir. Fakat modern bilimin işleyiş biçimi de önemlidir. Bu sebeple, Dünya ve evren ile ilgili anlayışımızı geliştirecek her çalışma ve uğraşın bilimsel olarak önemi vardır. Bilimde yeni atılımlara yol açacak bilgiler belki de tarihin tozlu raflarında incelenmeyi bekliyor olabilir. Yalnızca gözden kaçırdıklarımız, Dünya ve evreni yorumlamamızı değiştirebilir.

Kaynaklar ve İleri Okuma: Hasog Chang,Is Water H2O?, Evidence, Realism and Pluralism, Springer Press DOI:10.1007/978-94-007-3932-1 Hasog Chang, How Historical Experiments Can Improve Scientific Knowledge and Science Education: The Cases of Boiling Water and Electrochemistry, Science & Education March 2011, Volume 20, Issue 3, pp 317–341 DOI:10.1007/s11191-010-9301-8 John D. Norton, Einstein for Everyone, University of Pittsburgh Retrieved from http://www.pitt.edu/%7Ejdnorton/teaching/HPS_0410/chapters_2017_Jan_1/origins_pathway/index.html Heike Kamerlingh Onnes – Biographical, Nobelprize.org, Retrieved from http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/physics/laureates/1913/onnes-bio.html Medieval bishop’s theory resembles modern concept of multiple universes, The Conversation, Retrieved from https://theconversation.com/medieval-bishops-theory-resembles-modern-concept-of-multiple-universes-25460 Our latest scientific research partner was a medieval bishop, The Conversation, Retrieved from https://theconversation.com/our-latest-scientific-research-partner-was-a-medieval-bishop-42857 The next scientific breakthrough could come from the history book, The Conversation, Retrieved from https://theconversation.com/the-next-scientific-breakthrough-could-come-from-the-history-books-73553

Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/yeni-bilimsel-atilimin-kaynagi-tarih-kitaplarindan-cikabilir-mi/