Ekşi Sözlükten Kendinizi Görebileceğiniz Bir Hikaye: İşlerini Yaparken Kimseden Yardım İstemeyen İnsan

Ekşi Sözlük yazarı borderline cadi “işlerini yaparken kimseden yardım istemeyen insan” başlığına kendi hikayesini yazmış ama kendi işini kendi gören her insana bu hikaye tanıdık gelecek.

islerini-yaparken-kimseden-yardim-istemeyen-insan

Başlığı okurken çok duygulandım be. ciddiyim. neyse ben de karalayayım bir şeyler.

Bizim peder, kendisini atm olarak gören bir adamdı. parasını verir, sorgulamaz, gerisine karışmazdı. yeter ki bozulmasın, kırılmasın. annem, canım benim, romatoid artrit de dahil tonla hastalığı vardı. ben de, kardeşim de, kitap mı alınacak, parayı alır gider alırdık. defter mi lazım, parayı alır gider alırdık. defter mi kaplanacak, oturur kaplardık. dershaneye mi yazılmamız gerekiyor, oturur araştırır, kendimiz gider, kendimiz pazarlığını eder, hatta sınavlara girer, yüzde bilmem kaç indirim alır, babamızdan para alır ve yazılırdık o dershaneye. ingilizceden özel ders mi alınacak, hocayı bulur, dersimizi alırdık. hatta o yaşlarda, öyle yoğun ders çalışırdık ki dershanede, özel derste vs., eve ulaşım problemimizi bile kendimiz hallederdik.

Ortaokuldayken babam bilgisayar aldı, internetten ödevlerimizi araştırabilelim diye. sene 97-98-99 gibi. dedim ya, baba bey parayı verir, malzemeyi alır, gerisine karışmazdı. bozulmadığı sürece. ana kart yanardı, ben gizli gizli ana kart satın alır, değiştirirdim. voltaj, akım, değişkenliğinden yeniden yanmasın diye ups aldım en son, bir daha ana kart yanmasın diye. windows çöktü, windows kurardım. windows çakma cd’lerini, dandik pasajlardan temin ederdim. ekran kartı mı lazım, alıp takardım kendim. yaş 11, 12 bu arada. evde müzik seti vardı, 25 cd’li, pioneer. cd sıkışınca ben tamir ederdim. telsiz telefon bozulurdu, ben tamir ederdim. yanlış anlamayın, keyfimden değil. düzeltmezsem, akşam peder bey duvarda parçalardı bunları. seve seve tamir ettik, seve seve öğrendik. annemin sigara külüyle yanlışlıkla yanık yaptığı panasonic telsizi, beyaz ojeyle boyayan o küçücük çocuktum ben. neyse ki babam uzun yıllar farketmedi bunu.

Üniversiteyi kazandık. anne baba ayrıldı. 1500 km mesafeye gittim. yurt çıkmadı. yedeklerde 2000 küsürlü sıralardayım. yaş 17. annem yanımda. o dönemler çemberlitaş yurt müdürlüğü vardı, hala durur mu bilmiyorum. müdürün odasına girdim destursuz, ağlıyorum ama nasıl ağlamak. koskoca kyk müdürü yani. benim umrumda mı? ben bu üniversiteyi kazandım, bana yurt vermeniz gerekiyor, ben okuyacağım! diye ağlıyorum salya sümük. numaramı aldılar, bir kaç gün sonra haber geldi, çemberlitaş kız yurdu…

Derken cafelerde çalıştım, özel dersler verdim, yurtta ”ücretini ödemeyen öğrenciler, acilen müdüriyete” anonsu çalardı o dönemler. o anonsu çoğunuz hatırlamaz bile. ama ben hiç unutmam. öğrenciler! deki o vurgu, o nükteyi unutmam ben. her 3 ayda bir yurt parasının ödeneceği vakit afakanlar basardı bana. hayatımda ilk defa 19 yaşında en yakın arkadaşım olan, ya da öyle olduğunu sandığım, bir kız öğrenciden borç istedim o gün. ödeyeceğini nerden bileyim ki dedi. yemin ettim, bir daha ölsen bile kimseden borç almayacaksın diye. almadım da. ama çok kez karşılıksız borç verdim, yalan değil.

Yurtta olmadı, olamadı. ülkücü bir müdüriyet vardı. gırla giden hırsızlıkları, bizzat müdüriyet korurdu. çünkü bu hırsızlıkları yapanlardan birinin babası, karadenizde bilmem ne müdürüydü, bir diğerinin babası iç anadoluda zengin bir adamdı. cep telefonlarım çalındı, müdire hanım bana ”ne malum yalan söylemediğin, belki satıp yedin?!” diyeli tam 10 sene oldu. o kadını da unutmadım. o iğrenç, tiksinç ses tonunu da unutmadım.

Derken yanına ev arkadaşı arayan birinin yanına yerleştim. çalıştığım part time işler, full time işlere döndü. ev sahibi edirnede, ev istanbulda. sifon mu akıtır, cadi halleder. gardrop mu alınacak, 50 lira montaj parası verilmez, cadi kurar. harç vakti mi geldi, ek işler 3e, 4e çıkar. gündüzleri özel ders veririm, geceleri cafelerde restoranlarda barlarda garsonluk yaparım. hayatımda ilk ve son kez, gece garsonluk yaptığım için ”or*spulukla” uğurlanarak kovuldum bir evden. tanrı beni sever sağ olsun, o kadar kanıma dokundu ki, bir daha kimseden ”or*spu” kelimesi duymadım. o günü de unutmadım ama. tanrı belanızı versin. o kadar yerde garsonluk yaptım, tanrı bu ya, bir kere tacize uğramadım. bir kez hayatıma saçma sapan bir insan girmedi. tozların gırla gittiği ortamlardan, temiz çıktım. çünkü götümü toplayacak kimsem olmadı hayatta.

Taşındım. hiç bir defasında yanımda allahın kulu yoktu. eşyaları kendim koliledim. nakliyeyi kendim ayarladım. her evimi kendim buldum. her evime kendim, yalnız taşındım, yalnız yerleştirdim. kiramı kendim ödedim, komisyonu kendim ödedim, depozitoyu kendim verdim. elektrik, su, doğalgaz aboneliği nasıl başlatılır, ne kadar depozito lazım, ne zaman sonlanır, depozito ne zaman nasıl iade edilir, en iyi ben bilirim. 4 kapılı devasa gardrop nasıl kurulur, nasıl demonte edilir ben bilirim, öyle şarjlı sıkıcıyla değil ha, bildiğin el tornavidasıyla… bu arada, yaş 30, boyun fıtığı ve boyun düzleşmesi oldum.

Araba aldım. kimseden yardım almadım. madden değil bu arada, teknik olarak. gittim, kaportayı açtım, motoru inceledim, lastik dişlerine baktım, meslek mühendislik ya, onu oradan kotardım. aracı satan çocuğun babası, yalnız kadın başına demiş olacak ki, extra da 1000 lira indirim yaptı. tanrı beni yine sevdi anlayacağınız. hiç bir ticaretten de kazıklanmadım. rab, dişimle tırnağımla kazandığım parayı, zibidinin, şerefsizin kursağından geçirmedi hiç, var olsun.

Akıllı tv aldım. uydu değişti. kanalları kendim kurdum. laptop’mın hard diski yandı. 150 lira para veremedim, usb’ye ubuntu kurup bitirme tezimi öyle kurtardım. hard diski 2. el taktım. takır takır çalıştırdım laptop’ımı.

Kedilerim var. şerefsiz vet bir kez kazıklamaya kalktı. 2. si olmadı. kedilerim sayesinde adeta veteriner oldum. bit ilacıymış, kene ilacıymış, kabızlıkmış, bana sorun. hepsini kendim hallettim. kedilerim beni pek sever bu arada <3 Ha mutlu muyum her boku kendim yaptığım için? asla. keşke diyorum, üniversiteyi bir pamuk prenses gibi bitirip, beyaz atlı boynuzlu prensimle 22 yaşında evlenseydim. en büyük sorunum akşam ne yapacağım olsaydı. kariyer diye kendimi heba etmeseydim. doğru düzgün bir babam, bir ailem olsaydı. ama işte hayat böyle. başkaları akşam ailesiyle yemek yerken, sen beşiktaş yıldızdaki sobalı evinde, ev arkadaşınla küflü ekmek yersin. O küflü ekmeğin tadını da başka hiç bir şeyde bulamadım bu arada. Çok hastayım, ağlatmayın lan beni. Yazar: borderline cadi