Bir İstifanın Anatomisi: Samimiyetsizlikler Zincirinden Kurtulan Çalışanın Hikayesi

Beyaz yakalı olarak her gün onlarca samimiyetsiz insanla görüşen, BEY/HANIM gibi ifadelerle yalandan süslenmiş hayatların bir parçası olan ekşisözlük yazarı lethassisu‘nun az küfürlü pek atarlı istifa gerekçesi. Hayatımızın bizden alınmasına ses çıkarmadığımız anlarda aklımıza gelmesi için buraya bırakıyorum.

BEN İSTİFA EDİYORUM

istifa etmek

uzun zaman olmuş yazmayalı. aslında biraz da bu sebepten istifa ediyorum sanırım. günde aşırı afili kelimelerle süslenmiş 100 tane snob e-mail yazıyorum. kibar snobizm diye birşey var beyaz yakalılarda. kibar snobizm. eğer şimdi yazacağım yazı bir gün çok meşhur olursa, ya da ben şuan yazdığım yazıyla şöhretin zirvesinde yer alacak olursam bu kibar snobizm tanımlamasının yaratıcısının şahsım olduğu kayıtlara geçsin. yani bu yazıyı okuyan biri bir gün bir yerlerde kibar snobizm ile karşılaşırsa ” bunu ilk defa sözlüğün silik yazarlarından birinin yazısında okumuştum” desin yeter. kayıtlara geçsinden kastım bu. bir kişi olsa bile yeter. aza kanaat eden adamım ben. kibar snobizim, nezaketi elden bırakmadan karşındakini itin götüne sokup çıkarma. sorunun çözümü amacından sapıp sorunu birlikte çözmeye çalıştığın partneri alt etmeye aşırı odaklanma. daha detaylı anlatacağım. resimli örnekli falan. bir beyaz yakalının temelde yaptığı – o meşhur beyaz yakalı şiirinin içindeki mizahı, yazanın zekasına hayranlık duyan bir tebessümle okumuş biri olarak – budur. hülasa ortalama bir beyaz yakalı sözlük yazarı sonu zaman zaman j ile biten cümlelerden oluşan aşırı samimiyetsiz 100-200 email yazdığı için yazı yazma konusunda oruç tutar bir tavır sergilemeye başlar. en azından benim başıma gelen buydu. haa tabi bir de etrafınızda bir lokantaya girip, diğerlerinin lokantanın neresinde olduğunu anlamak için whatsapptan mesaj atan beyaz yakalı arkadaşlarınız olur. yani lokantaya giriyor, arayıp nerdesiniz diye sormak yerine whatsapptan ”nerdesiniz yaaaa, ı am innn” mesajı atıyor. ve sonra da diğerlerinin sigara içilen bölümdeyiz diye cevap vermesini bekliyor. bakın karaköydeki cafelere, oturduğunuz süre boyunca en az 10 adet böyle sahne görürsünüz. kız arkadaşı olmayan beyaz yakalı erkek, mesaj bekliyor diğerlerinden. kocaman tepsilerde fajita taşıyan garsonun ayak altından kaçışmaya çalışan takım elbise üzeri baklavalı barbour mont erkekleri.
istifa
neyse beyler, ben istifa ediyorum.

uyandım. cuma sabahı. en son çarşamba sabahı sakal tıraşı olmuşum. toplantı yok. ofise ziyarete gelecek olan kimse de yok. area manager seyahatte. haftaya dönecek. ama asparagas olabilir. pazartesi dönücem bilgisi verip perşembe sabahı ansızın ofise gelmişliği var. bu kadar yürekten kim çağırdıysa artık. yani sabah halledilmesi gereken ilk konu area managerin ofiste olmaması. ya gerçekten seyahatte olacak ya da yolda biri topuğuna sıkıp ev istirahati verecek. çünkü benim sakalım var. ben istifa ediyorum. çünkü ben dostoyevski sakalına özenirken, yılmaz erdoğanın mükremin çıtır dönemi kadarki kirli sakalı kadarcık sakal yüzünden area managerın topuğundan vurulmasını istiyorum. niye topuktan vurulmaya taktım bu kadar bilmiyorum. bugün kendime izin verdim deyip bebek’e kahve içmeye gitse de olur aslında. neyse beyler ben harbiden istifa ediyorum. sakal uzatıcam ben. başka bişiy yapmıycam yaa. sakal uzatıcam. yani böyle tatil yaparken sakalı hiç kesmedim gibi değil. sakal uzatırken arada da tatil yaptım gibi.

günlerden cuma. smart casual bişey giymem lazım. kot olmayan kot pantolonlar yaptılar beyaz yakalılar için, biliyo musunuz? giyimle ilgili kısmında çok çemkiremiycem, o yüzden bu kısmını kısa kesiyorum. arabayı, park ettikten sonra ofise ulaşmak için 20 dakika yürümem gereken bir yere park ediyorum. çünkü orası ücretsiz. beleş. bedava. ofisin otoparkı için para istiyollar. otopark dışındaki sokak bölümü ispark. ispark görevlisi yanaşması diye birşey var bi de. çok komikçe. böyle arabaya götüm götüm yanaşma pozisyonunu verdiğin anda dikizden bak görürsün o yanaşmayı. ağır adımlarla gelir. sonra böyle formaliteden gel gel gel, topla şimdi, tamam kal öyle yapıp ”hoşgeldiniz, ne kadar kalıcaksınız” ile biter ama bu aşamada sizle hiç gözgöze gelmez. elindeki tığ gibi kalemle plakayı yazma tribindedir o arada. bu sahne bana komik geliyo. klişeliğinden kaynaklanıyor olabilir.

park ettim. arabayı parkettiğim sokakta bir teyze var. her sabah sohbet ediyoruz. aslında daha çok o konuşuyor, ben de günaydın deyip geçiyorum. günaydın teyze, günaydın teyzeciğim falan değil. günaydın. ilk zamanlarda o sokağa parkettiğim için kızıyordu bana. neden diye sordum. içini doldurabileceği bir açıklama yapamadı. sonraki günler için hergüne farklı bir soru hazırladığını hiç düşünmemiştim. en son saçlarımın ne zaman döküldüğünü ve tıraşı evde kendimin olup olmadığını sordu. ilerleyen süreçte daha özel sorular gelebilir ama neyse ki ben istifa ediyorum.

starbucks

o starbucks kahvesinin amına koyyım ben. instagramda yayınladığınız coffie addicted mottolarınızı sikiym. yürüyorum. yol üstü starbucksı var. yol üstü lezzet durağı gibi. içerde bir sürü alkaseltzer tripli beyaz yakalı. hepsinde kulaklık. hepsinde bir ”off nefret ediyorum yaa, uyanamadım yaa, but tgif haaa, cool cool” tripleri. manhattan’da hissediyorum kendimi. tramvayın fındıklı anonsunu duyunca kendime geliyorum, ohh ben istifa ediyorum deyip ofise geçiyorum. marc jacobs’un kedi modelli iphone kılıflarını görmeyen var mı? sigara – çoğu zaman kent slim – marc jacobs kılıflı iphone ve şirket kartı diye bir üçlü var. bunlar bir elde. diğer elde de chai tea latte. sabahları bu görüntülerle karşılanıyorum buse, ece, banu, merve, aylin ve simge tarafından. bu saydığım 6 kız alaçatı’dan kim daha bronz dönücek yarışı yapıyollar her yaz. simge zaten mususi tadında. o yüzden eşit şartlarda yarışmadıklarını söyleyebilirim.

45 kişilik bir ofis. %75’i kadın. victoria’s secretın body splashleri var, biliyo musunuz? günün kadınlarla ilgili kısmına sabahın ilk ışıklarıyla başlıyoruz. bütün hepsi makyajlarını masada tamamlıyorlar. ofise babet ile 1.55 olarak girip mesaiyi topuklu ile 1.75 olarak tamamlayan bir sürü kadın. 2-3 saat sonra body splashler başlıyor. kafadan başlayıp bacaklara kadar sıkanlar var. bazıları daha neo-klasik. niveanın nivea krem kokulu deodorantını kullananlardan bahsediyorum. o an neo klasik bakış açısından tiksiniyorum. nivea krem kokulu parfüm tahammül edilebilecek birşey değil.

sabah toplantısı
kahve-photoshop
”arkadaşlar toplantı”… neyse ki ben istifa ediyorum. tarçın var bi de. baharat olan tarçın. bilirsiniz tarçın. anne sütlacının üzerine falan konandan. bütün tarçın, öğütülmemiş. çubuk şeklinde. bütün masalarda reinanın cam şişesinin içine atılmış çubuk tarçınlı su var. tarçın yağları kırıyormuş. sabah toplantısı. sabah toplantısının bir klasiği vardır. memelerde konuşlandırılmış telli ajanda, telli olması şarttır. ve bir de starbucksın karton bardağı ya da çok afili bir mug. kupa değil fincan değil. mug. ve çok afili olmalı. artistik olmalı. üzerinde kahve bağımlılığı ile ilgili amerikanca mottolar içeriyor olması şart. kahve ya da nadir görülen bir bitkinin çayı içiliyor olmalı mutlaka. demleme rize çayı kabul edilemez bu aşamada. şeker zinhar kullanılmamalıdır. bu çay ve kahve ile şeker kullanımı konusu da son derece can acıtıcı. dünyada çayı şekerle içen tek insan benim gibi hissediyorum bazen. şeker atan adamı bi ötekileştirmeler, ”ay hala şeker mi kullanıyosun seeeenler”… ”bak şekersize bir alış, bi daha şekerli içemezsin zaten miden bulanırlar”… tamam amına koyım anladık, şeker kötü. şeker zararlı. şekersiz içilse daha iyi olur. ama ben şekerli içiyorum. bu kahraman maraş dondurmasının sertliği gibi bişey. 50 senedir kahramanmaraş dondurmasının sertliği. dondurmaya satırla, testereyle, elektrikli testereyle girme görüntüleri falan. yeter amına koyım, anladık. dondurma sert.

ne diyoduk, sabah toplantısı. o sabah toplantılarında açılan 30 adet konu vardır ortalama. bir toplantıda, konuşulduktan sonra ekibe verim sağlayacak konunun sayısı 3’ü asla geçmez. ben bunu bazı toplantılarda aldığım ses kayıtlarını sonradan dinleyerek oluşturduğum istatistiki bilgilerle kanıtlayabilirim. kalan 27 konu daha önceki toplantılarda başka bir başlık altında konuşulmuş ve beyaz yakalılar tarafından prim yapmak için yeniden gündeme getirilen tekerrürden ibaret konulardır. kalıbımı basarım. macaroon var bi de. renk renk. çok özeldir macaroon. bayılırız.

jeopardize

içinizde daha önce jeopardize olan var mı hiç? daha önce duymadıysanız hemen sözlüğü yeni sekmede açıp anlamına bakın. email okuyorum. araya ingilizce kelime sıkıştırarak konuşma üzerinden sarkastik lakırdıya girmek istemiyorum. zaten istifa edicem. ama erhan ”fiyatlarımız jeopardize oluyor” diyen ağzını sikmek istediğimi belirtmeden edemiycem, kusura bakma. fiyatlarınızın jeopardize olduğunu belirten emailine ” fiyatlarını jeopardize eder götüne sokarım” desem günaha giren ben mi olurum? sen söyle allasen.

kerem beyciğim, aslı hanımcığım

ben hem resmiyim hem de içten içe size inanılmaz samimi hissediyorumdur bunun anlamı. murat beyciğim, saide hanımcığım. moruk sen bana uzun uzun seni seviyorum de. ismimin sonuna sevgi eki ekleme, olmuyo. nonoşum de bana ama bunu yapma. seni jeopardize ederim yoksa.

ama çok hafif bir tatlı

yasemin diyette. antepteki partnerlerden biri toplantıya gelmiş. bize de imam çağdaş getirmiş. yani imam çağdaşı getirmiş derken imamın ta kendisini getirip üzerine şerbetini ordan döküp bize hadi yalayın demiyor tabi. normal imam çağdaş baklavası. yasemin diyette. ben hunharca yiyorum. duvarlara çarpa çarpa tabiri caizse.

yasemin: yıhaaa, çok güzel gözüküyoooo baklavaaaa!!
rejmde olmayan simge: alsana bi dilim. çok lezzetli.
yasemin: ayyy hayır, asla. rejimdeyim ben.
rejimde olmayan simge: ama çok hafiiiiiff!!
yasemin: ehh aliym o zaman bi 4 dilim kadar madem.

hassiktir yaa. yasemin rejimde. baklava fıstıklı. yasemin yemiyor çünkü rejmde. ama baklava çok lezzetli. ama yasemin asla yemez, çünkü rejimde. ee ama çok hafif bir tatlı. haaa ok o zaman, 4 dilim. yasemin hanımcığım ben istifa ediyorum.
quit-job
fasıla gidelim diye kafamın etini yiyip gittiğimizde bir adet bile tsm şarkısına eşlik edememiş olan berke, birader ben istifa ediyorum. selim, ben ofise yeni başladığımda ayşegülle kısa bir sevişmiştik. şuan sen ona yazarken ayşegül’ün göz ucuyla size bakıyor muyum diye beni kesiyor olmasının sebebi bu. aynı ofisten iki kişiyle yatmam abesle iştigal eder mi şeklinde kararsızlıklar yaşıyor. ben istifa ediyorum, hadi iyisin hınzır. haa bu arada ayşegül’ün kaval kemikleri bildiğin parantez. götünün güzelliği seni yanıltmasın. dizden bollaşan pantolonlar giyiyor olmasının sebebi bu. etek giydiği zaman dize kadar çizme giyiyor olmasının sebebi de bu. long island iced teanin içinde ice tea olduğunu sanan hülya, ben istifa ediyorum. meryem, oğlun çişini söyleyemeden ben istifa ediyorum. o çişini söylerse sen de onun çişini söylediğini ilk bana söyler misin? bitti beyler, ben istifa ediyorum.

benim bi dayım var. popüler kültüre ait lakırdıları biraz fazla benimseyip, günlük yaşantısında mutlaka kullanmak ister hep. mesela dayım ”doğaçlama” kelimesini öğrendiği günden beri biz herşeyi ”doğaçlama” yapıyoruz ona göre. böyle pazar kahvaltısında kızarmış ekmeği yumurtanın sarısına batırmadan önce ”bak bak bak, patlatıyorum, doğaçlama” diyerek sevinen bir dayı. ya da biri konuşurken, şarkı söylerken hafif bir ses kayması olsa ”detone oldu haaa, ahahhah” deyip eğlenen bir adam. dayım işte. naif adam. turizm sektörüne bakış açısı da:

– nasıl işler?
+ iyi dayı. koşturuyoruz.
– o çırağan sarayı var ya, biz orda denize girerdik eskiden. şarapçılar esrarkeşler hep ordaydı.

yüzeyselliğindedir. turizm sektörü onun için şuan muazzam gözüken çırağan palace hotel kempinskinin olduğu yerde bir dönem insanların denize giriyor olması. son derece net ve güzel bence. şimdi sorucak bana pazar günü, doğaçlama hem de. yumurtanın sarısına girişirken doğaçlama sorucak. neden istifa ettin diycek. dayı ben aşağıdaki cevabı vericem, noolur bana çırağan örneğini verme.

– sıkıldım.